30 Nisan 2009 Perşembe

İyi misiniz Mutlu musunuz?


Aslında ne kadar da aynı anlamda gibi kullanılsa da tabii ki çok farklı bu iki kelime. Bazen birbirinin içinde bazen birbirinden çok uzakta. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime aslında. Mesela uzun zamandır görmediğimiz biriyle konuşmaya başladığımızda "İyi misin" diye sorarız. O da bize büyük olasılıkla belki de ağız alışkanlığı olarak "Evet iyiyim" der. İyi olmasa da böyle der. Belki alışkanlık belki de kendi dertleriyle başkasını sıkmak istememe düşüncesi. İkinci bir ihtimal de gerçekten iyidir ve cevap olarak da "Evet iyiyim" der. İyidir ama mutlu mudur acaba? Bizim için önemli olan karşımızdakinin iyi olması mıdır yoksa mutlu olması mıdır? Bu da duruma göre değişir elbette. Örneğin hayatında istediğini elde edememiş bir insan mutlu değildir ama sağlık açısından iyidir. Bu durumda sık sık şu cümle söylenir teselli etmek amacıyla: "Sıkma canını en azından sağlığın yerinde" Dediğim gibi duruma göre değişiyor gerçekten de.

Ben mutlu olmamak için bir sebep olmadığı düşüncesindeyim. Ama bunu kendi hayatıma uygulayamıyorum malesef. Bu konuda kendimi nankör hissediyorum bazen. Sonuçta neyim eksik ki? Şanslıyım ki aç değilim açıkta değilim. Diğer ülkelerdeki bir çok insana göre daha iyi şartlarda yaşıyorum. Ailem yanımda. Kısacası iyiyim ama mutlu değilim.Daha ne istiyorum ben de bilmiyorum. Mutlu olma gibi bir fırsatım olduysa ve bunu görmediysem gerçekten ne yaparım bilmiyorum. Mutluluk detaylardadır derler ama belki de ben o detaylara çok saplanıp bazı şeyleri kaçırmışımdır. Bilmiyorum. Umarım öyle değildir...
Peki ya siz... İyi misiniz Mutlu musunuz?

28 Nisan 2009 Salı

Eski Telefonlar





























27 Nisan 2009 Pazartesi

Eski Reklamlar :))





























25 Nisan 2009 Cumartesi

Ucuz Kitap


Bugün bir Kadıköy'e gideyim dedim arkadaşımla. Gitmişken mutlaka uğradığım yerlerdendir Alkım Kitabevi. Bir çok kitabı bir arada görünce insan kendini kaybediyor.Bilenler bilir kitapların bir kısmı yazarlarına göre bir kısmı da türlerine göre ayrılmış. Çoğu kitabevinde olduğu gibi "En çok satanlar" bölümü de var. Aslında saydığım özelliklerin tümü hemen hemen hepsinde var; ancak benim Alkım Kitabevi'ni tercih etme sebebim her zaman indirimli kitapların mevcut olması . Her hafta en az 5 kitap indirime giriyor. 1 TL'den 5 TL'ye kadar kitaplar bulunuyor. Bugün gittiğimde de daha güzel bir şey yaptıklarını gördüm. 10tane klasik eser 2.95 TL'ydi. 2 ayrı grup oluşturmuşlar. Bence çok iyi yapmışlar.
Benim aldığım gruptan şu kitaplar çıktı :
-Tolstoy--- Savaş ve Barış
-Gustave Flaubert--- Madam Bovary
-Ahmet Haşim--- Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları
-Peyami Safa--- Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
-Beydeba---Kelile ve Dimne
-Anonim---Dede Korkut Hikayeleri
-Turgenyev---Babalar ve Oğullar
-Yusuf Has Hacib---Kutadgu Bilig
-Sadi---Gülistan'dan Seçmeler
-Balzac---Vadideki Zambak

24 Nisan 2009 Cuma

Türkçemizi koruyalım lütfen!!


Bugünlerde kafama çok taktım ben bu meseleyi. Her zaman önemserim ama bu aralar daha çok. Eskiden bu kadar kötü mü kullanılmıyordu Türkçe yoksa ben mi fark etmemişim bilemiyorum ama malesef güzel Türkçemiz bambaşka bir dil olma yolunda hızla ilerliyor.

Bunun nedenleri ne olabilir ?
En başta aklıma cehalet geliyor. Okuma-yazma oranının en düşük olduğu ülkelerin başındayız sanırım. Zaten hep böyle kötü şeylerde başı biz çekeriz ya o da ayrı bir konu.

2.olarak aklıma özentilik geliyor ki bunun da etkisi azımsanmayacak kadar çok. Yabancı dille eğitim yaygınlaştıktan sonra Türkçe daha da kötüleşmeye başladı. Kendimi yanlış ifade etmiş olmayayım.Kesinlikle karşı değilim yabancı dille eğitime. Türkiye'de daha çok İngilizce ve Fransızca öğretiliyor okullarda , diğer diller de çok ama bu diller daha çok. Tam olarak öğretilse neyse ama bizler nedense bu dillere ait kelimeleri Türkçe cümleler kurarken kullanıyorz.

3.bir sebep de tabii ki internet. İnternetteki yazışmalarda Türkçe bambaşka bir hale gelebiliyor malesef. Örneğin ,insanlar nedense(gerçekten çok merak ediyorum neden??) "Z" harfini kullanmamakta inat ediyorlar MSN konuşmalarında.Onun yerine "S"kullanıyorlar.. "K" yerine "Q" kullanmaya başladılar. Bunlar karşıma şu hallerde çıktı : Bıqtım ya. Oqul oqul. Gesmek istiyorum artıq ben" Bir an duraksadım. Q harfini G olarak gördüğüm için anlamadım. Ogul ogul mu ne demek bu dedim kendi kendime ! Sonra anladım ...

Gerçekten acaba bu insanların klavyelerinde "z" ve "k" harfleri yok mu çok merak ediyorum. Böyle yazınca ne oluyor yani. Türkçe desen değil. İngilizce desen değil. Nedir bu?. Bunun yanında bir de -de ekinin ayrımı var. Yıllardır bir türlü öğretilemedi çok zor bir şeymiş gibi.Bu da ayrı bir konu.

Bir de konuşma hataları var ki onlar daha da komik. Örnek verecek olursak: "Böbüşüm (Bazen beybiii) yaaa kal geldi bana burda yaneeeee. İnsan bi arar dimeeee " Bu nedir yaa. Aralarında ayrı bir anlaşma dili var. Di mi yerine neden di me dersin ya da yani yerine neden yane. Bu şekilde konuşanlar genelde üniversite öğrencileri . Yani ilerde bir gün çalıştıklarında bir bankada ya da başka bir yerde karşınıza çıkarlarsa hiç şaşırmayın. "Hanfendi size hesap aççaktık dimeeeee? " :)))

23 Nisan 2009 Perşembe

Beyin yaşınızı öğrenmek ister misiniz?

Aşağıda verdiğim linke tıklayınca karşınıza bir oyun çıkacak. Bu oyun size beyin yaşınızı söylüyor. Neler yapacağınıza gelince ;

1) "Start"a basın. Bekleyin.

2)Ekranda karşınıza çıkan rakamların yerini ezberleyin .Küçükten büyüğe doğru olarak yuvarlaklara tıklayın.

3) Oyunun sonunda bilgisayar size beyin yaşınızı söyleyecek . Hepinize kolay gelsin...


http://flashfabrica .com/f_learning/ brain/brain. html

Aşk aşktır !

İnsan düşünen tek canlıdır evet ama söz konusu aşk olunca bir önemi yok demekki :)





























































22 Nisan 2009 Çarşamba

Neden ?

Neden insanlar elindekinin kıymetini,onu kaybettiğinde anlar hep? Neden hep bir vicdan azabı çekme heveslisiyiz?

Neden insanlar onu kazanmak için fırsatı varken kaybetmeyi seçer? Uğruna savaşılacak şeyler nelerdir ki şu 3günlük dünyada?

Neden insanlar sabretmeyi bilmez? Ama olur olmadık durumlarda anlamsız bir hareketlilik içindedir hep?

Neden insanlar onları sevenleri de sevmeyi denemez? İllaki sevmeyenin peşinden gider?Acı çekmek insan doğasında mı vardır yoksa bir ümit midir beklenen?

Neden insanlar pişman olacakları şeyleri bile bile yaparlar?

Neden köprüyü geçene kadardır bazı şeyler? Geldiği yoldan bir gün geri dönme ihtimali yok mudur yani? Neden bu ikiyüzlülük? Bu çıkar ilişkisi?

Neden başımıza kötü bir şey geldiğinde sanki sadece bizim başımıza gelmişçesine(hatta ufak da olsa ondan kötüsü yokmuşcasına) hemen sitem etmeye başlarız? Neden hep yine mi ben deriz?

Neden bizden daha kötü durumda olanları sadece belli günlerde hatırlarız?

Neden başkalarının bize yaşattığı kötü şeyleri biz de başkasına yaşatma eğilimindeyiz?

Neden aşk diye bir şey yok diye diye aşkın peşinden koşarız? Bir yandan bulma ümidimiz varken diğer yandan da eskiye takılıp kalmaktan vazgeçmeyiz?

Neden insanlar umdukları aşkı bulduklarında sadece cesaretini toplayamadığı için ya da sadece anlamsız bir çekingenlikten dolayı bunu bile bile,göz göre göre,içi acıya acıya yoksayıp acı çekmeye başlar? Bu elinde olmayan sebeplerden aşkını kaybedenlere haksızlık değil midir?

Neden insanlar hep beklemekten yanadır? 1dk sonrasını kim bilebilir? Doğru zaman nedir zaten? Kime göre doğru kime göre yanlış? Herkesin saati bir değil ki? Senin saatine göre doğru olan belki de benimkinde 5dk öncesiydi?


Neden geleceğimizi düşünmekten bugünümüzü yaşayamıyoruz? O gün geldiğinde de geçmişi kurcalayan insan değil midir zaten?

Neden bazen hayatımızla ilgili önemli kararlar başkasının 2dudağının arasında? Nerde kaldı o zaman istediğim hayatı yaşayacağım umudu? Adalet bu mudur?

Neden bazen orda olması gereken kişi senken,bir başkası senin yerine geçebiliyor?

Neden insanlar karşısındakinin içini değil de dışını bu kadar önemser? Görsellik bu kadar mı önemli? ya da Aşk yanına yakışan mıdır yoksa aklına yakışan mı?

Bu kadar geçmişe bağlı yaşayan insanların yenileşme çabaları neden?

Neden hayatı sorgulamadan yaşayamıyoruz? Neden?

Sen Benim Hiçbir Şeyimsin...



Aslında kopyala yapıştır yapmayı yani bana ait olmayan yazıları paylaşmayı sevmiyorum.Ama bu şiirin bendeki yeri ayrı. Umarım sizler de beğenirsiniz...




SEN BENiM HiÇBiR SEYiMSiN


Sen benim hiçbir seyimsin

Yazdiklarimdan çok daha az

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Lüzumundan fazla beyaz

Sen benim hiçbir seyimsin

Varligin yoklugun anlasilmaz


Galiba eski liman üzerindesin

Nasil karanligima bir yildiz olmak

Dudaklarinla cama çizdigin

En fazla sonbahar otellerinde

Üniversiteli bir kiz uykusu bulmak

Yalnizligi öldüresiye çirkin

Sabaha karsi öldüresiye korkak

Kulagi çabucak telefon zillerinde


Sen benim hiçbir seyimsin

Hiçbir sevismek yasamisligim

Henüz bos bir roman sahifesinde

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Ne çok çigliklarin silemedigi

Zaten yok bir tren penceresinde


Sen benim hiçbir seyimsin

Yabanci bir sarki gibi yarim

Yagmurlu bir agaç gibi islak

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Uykumun arasinda çagirdigim

Çocukluk sesinle aglayarak

Sen benim hiçbir seyimsin


ATILLA ILHAN

Twilight-Alacakaranlık


Türkiye'de Ocak ayında vizyona giren bir film Twilight... Sinemada izleme fırsatını kaçırmıştım derslerimin yoğunluğundan ve sınavlarımdan.Twilight aslında bir kitap uyarlaması. Stephenie Meyer yazarı. Filmin konusu kısaca şöyle(beyazperde.mynet.com'dan alıntıdır) :"Annesiyle birlikte Phoenix’te yaşayan Isabelle “Bella” Swan, annesinin başka bir adamla evlenmesi üzerine babasının yanına Washington’ın Fork kasabasına taşınır. Edward ise, küçük kasabasında yıllardan beri ailesiyle yaşayan bir vampirdir. Uzun süre vampir kimliklerini saklamış olan aile, insan kanı içmeden, insanlara zarar vermeden sakin bir hayat sürmektedirler. Yeni başladığı okulunda tanıştığı Edward’a aşık olan Bella, bir süre sonra Edward’ın vampir olduğunu öğrenmesine rağmen ondan vazgeçemez. İkili arasında tehlikeli ve tutkulu bir ilişki başlar. Çok geçmeden ortaya çıkan Cullens Ailesi’nin düşmanları Edward’ın zayıf noktasına saldıracaktır, yani Bella’ya.."


Evet filmin konusu böyle. Oyunculuklar da gayet güzel bence. Hele o Edward'ın Bella'ya nasıl baktığını izlemeyen bilemez tabiki. Gerçekten izlerken bunlar acaba gerçekten aşık mı dedim kendi kendime. Edward'ı yani bir vampiri oynayan Robert Pattinson rolünün hakkını vermiş gerçekten de.


Bu filmi izlemeden önce internette ufak çapta bir araştırma yaptım ve hem film hakkında hem de kitap hakkında oldukça çok eleştiri olduğunu gördüm. Filmle ilgili yorumların başında , her kitap uyarlamasında karşımıza çıkan klasik bir yorum vardı:" film çok yüzeysel kalmış,kitap daha güzeldi, kitabı okumadan izlemeyin vs." gibi. Kitap hakkındaki yorumlar da tabiki çeviriye dair yorumlardı. Kitabı okuyanlar çeviririn çok kötü olduğunu ,kitabın doğru düzgün okunamadağını söylüyorlar. Benim merak ettiğim acaba bu kitabı alıp okuyan var mı? Varsa eğer gerçekten kötü bir çeviri mi?