17 Şubat 2009 Salı



Anlatacağım kitap "uçurtma avcısı". Anlatacağım film de "uçurtma avcısı". Kitabın yazarı Halit Hüseyni (Khaled Hosseini). Yazıya tam olarak başlamadan yayınevlerine teşekkürü borç biliyorum.Çünkü cep kitabı modası başlattılar hem fiyatları da çok uygun hem de çantanızda çok yer kaplamıyor. Kitap Kabil'de yaşayan 2 yakın arkadaş olan Emir ve Hasan'ın üzerine kurulu. Emir ve Hasan çocukluklarından beri arkadaşlardır.Emir zengin bir iş adamının , Hasan ise onların evinin hizmetkarının oğludur.Kardeş gibi büyümüşlerdir öyle ki Emir'in babası 2sini de oğlu gibi sevmektedir.Ancak Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya gitmiştir . Hasan ve babası ise Kabil'de yaşamaya devam etmişlerdir. Bu olayla 2arkadaş arasındaki iletişim de bir yerde kopmuş olur ve uzun yıllar birbirlerini de görmezler. Taa ki Emir Kabil'e Hasan'ın hatırası için gitmek zorunda kalana dek. Burdan sonra da olaylar birbiri ardına gelişir. Uçurtma avcısı okuyucuyu derinden etkilemeyi başaran bir kitap bana göre. Bazı yerleri okurken gözleriniz doluyor. Acaba sadece bana mı oldu herkes neler düşünüyor acaba bu kitap hakkında diye internette araştırma yaparken genel durumun benimkinden farklı olmadığını gördüm.Gerçekten de etkileyici. Ayrıca kitapta çok etkileyici diyaloglar,cümleler de var.2 dost üzerine bir kitap olduğu için kendinizi de sorguluyorsunuz.Dostluk anlayışınızı... Dostunuzu...Onun için yapacaklarınızı..Sizi takdir etmesini istediğiniz biri mi yoksa zaten sizi çoktan takdir etmiş biri mi?


Yazar hakkında da bir şeyler söylemeden edemeyeceğim. Gerçekten çok başarılı. Çok güzel bir anlatımı var. Özellikle bu kitap için söylüyorum "çok akıcı".Elinizden bırakamıyorsunuz.Merakla "Şimdi ne olacak?" "Bu çocuğa ne oldu şimdi?" demekten bir hal oluyorsunuz.


Filme gelince kitabı okuyan biri olarak filmden çok zevk alamadım malesef. Tabii ki 376 sayfalık bir kitabın her satırını işlemelerini beklemiyordum ama filmi çok yüzeysel buldum. Bir anda olaylar oldu bitti gibi oldu. Hatta bazı sahneler vardı ki kitabı okumayanın anlaması mümkün değildi. Bazı duygular çok iyi verilememişti sanki. Eksik bir film olmuştu bence. Ama tabii ki kitabını okumayan biri yine de beğenebilir.


Şunu da söylemeden edemeyeceğim kitap hakkında internette araştırma yaparken yorumları da okudum ve bazı hayırsever yorumcular kitabın sonunu yazma gereği duymuşlar.Benden söylemesi. Kitabı araştıracaksanız yorumlara bakmayın pek :)

16 Şubat 2009 Pazartesi

Dizi dizi diziler...

Uzun zamandır takip ettiğim bazı diziler olması üzerine bir de böyle bir yazı yazayım dedim.Geçenlerde Tv'de duydum sanırım 90'a yakın yerli dizi varmış. Ben yerli dizi izlemeyi geçen sene bıraktım aslında. Bunun bir sürü sebebi var. Çünkü malesef televizyonlarımız iyice kirlendi. Ciddi bir dizi kirliliği var. Tabi ki hepsi çok kötü değil ama kurunun yanında yaş da yanacak illaki. Ayrıca yerli dizilerimiz insanı resmen koltuğa yapıştırıyor. Akşamları nerden baksanız 2-3 saat tv karşısında dizi izlemekle geçiyor.Dizi bitene kadar da hiç bir şey yapılmıyor. Dizilerimiz sinema gibi maşallah.Normalde dizi için gece yarılarına kadar oturanlar, tartışma programlarının gece yarısında yayınlanmasından şikayet eder dururlar.Erken yayınlanınca da dizi izledikleri için bu programlara prim vermezler.

Bu sebeplerden ben de artık yabancı dizilere yöneldim . İyi de etmişim hiç pişman değilim. Çünkü adamlar 20 -40 dk arası anlatmak istediklerini çok güzel bir şekilde lafı evirip çevirmeden anlatıyorlar. Sıkmıyorlar. Bunun yanında diyaloglar basit değil. İnsan izlerken gerçekten keyif alıyor. Hiç bilmediğiniz bi konu üzerinde bu diziler sayesinde bilgi sahibi olabiliyorsunuz bile. Ayrıca gerçekten ciddi bir emek harcanıyor. Bizimkilerin harcadığı emek değil mi diyebilirsiniz .Tabi o da emek ama biz bi yerden sonra tekrara kaçıyoruz. Aynı konu ısıtılıp ısıtılıp önümüze koyuluyor. 1.bölümde olup bitmiş bir şey 50. bölümde tekrar karşımıza çıkıyor.Aynı diyaloglarla.Ne yazık ki üretken değiliz.2-3 saat Tv karşısında olduğumuz sürece de üretebileceğimizi zannetmiyorum.

Crying Out Love In The Center Of The World


İlk yazımı çok sevdiğim sinema üzerine yazmaya karar verdim. Ama hangi birini yazsam karar veremedim :) Bu depresif halime uygun filmlerden başlayayım en iyisi. Şu sıralar çokça aşk filmi izliyorum da:) Özellikle Güney Kore- Japonya ve Fransız filmlerine karşı özel ilgim vardır benim. Bahsedeceğim film de 2004 yapımı bir Japon filmi. Türkiye'de ise 2005 yılında gösterime girdi.Crying Out Love, in the Center of the World. Yani "Dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum." Filmin adı bile sizi çekmeye yeter bence. Konusuna gelince alıntılayacak olursak

"Nişanlısı Ritsuko'nun ansızın ortadan kaybolmasıyla Aki onu aramak üzere çocukluğunun geçtiği kasabaya gider. Genç adam kasabaya vardığında on yedi sene önce yaşadığı ilk aşkın anıları yeniden canlanır. Aki yıllar önce okullarındaki en güzel kızlardan birisi olan Sakutaro ile -birbirleri için kaydettikleri kasetlerin çok önemli yer tuttuğu- fırtınalı bir aşk yaşamıştır. Henüz 16 yaşında olan iki gencin arasındaki romantik ilişki Sakutaro'nun hastalanıp ölmesi ile son bulur. Aki yıllar önce kaybettiği sevgilisini anarken, zamanında farketmediği bir şekilde Ritsuko'nun da hikayeye dahil olduğunu öğrenir. "

Aslında film hakkında söylenecek çok şey var. Japonlar ve özellikle Güney Koreliler aşkı anlatmada aşmışlar bence. Aşk filmlerinde Hollywood ellerine su bile dökemez . Yani en azından beni etkilemeyi başardılar. Klasik bir aşk filmi gibi başlayıp beklenmedik olaylarla karşılaşılıyor ve olaylar birbirine çok ilginç şekilde bağlanıyor. Çoğu filmin sonunda ağzım açık kalmıştır. Ama beni rahatsız eden tek şey, bu ülkelerin filmlerindeki esas kızların amansız bi hastalığa yakalanıp ölmeleri. Bir film de mutlu sonla bitmez mi yahu. Aşk filmlerinde aştıklarını düşündüğüm bu ülkeler gelin görün ki komedide çuvallıyorlar bence. Bir kaç tane izledim ama filmden çok saate baktım herhalde :)) Hiç bir filmi ne kadar berbat da olsa yarıda bırakma,kapatma huyum yok malesef.İşkence de olsa sonunda kadar izlerim.Neyse bence bu komedi işini de Hollywood 'a bıraksınlar da aşk filmlerine yoğunlaşsınlar ben de bol bol izleyeyim :)